Küçüklerin gözlerinden öperiz.
Selam ederiz büyüklere… Dağlarına taşlarına kurban oluruz bu ülkenin. Kurban oluruz Yaratanına. Sevdasına büründüğümüzde gör ki ne aydınlıktır yüreğimiz. Umudumuz tükenir sanılır oy, geceler çatlatır soluğumuz. Severiz gün görmüş dedeleri, kapı arasından yol gözleyen nineleri. Hala ayaktaysak ve hala yeryüzü türkümüze kulak kesilmişse, sınır tanımaz bir coşkuyla yıkanıyorsak tabiatın koynunda, zamana söyleyecek sözümüz var demektir. Yârin dudağından dökülene tutunur dağ aşarız, derya içeriz ve aşk nedir biliriz çünkü iliklerimize kadar ıslandığımız dört mevsim yedi iklim bu toprağın süreğidir.

Küçüklerin gözlerinden öperiz.
Her gün hayatı yeniden öğrenmek. Buğusu üstünde bir menekşeyi okşamak, uçan her kuşla gökyüzünün coşkusuna şahit olmak ve sevebilmek, sevilebilecek her şeyi. İnanmanın ve inandığını yaşamaya çalışmanın gönlümüze düşürdüğü sükunete doyasıya adanmak. Aç kalsak da yalın çıplak, yolumuz adımlarımıza ihanet etse de, haramiler ocağında yanık bir ağıt olur sıyrılıp tüteriz, kavuşuruz bulutlara. Damla damla damıtılan sabırdır, yontuyoruz yarının güzelliğini. Kimseye sitemimiz olmaz çünkü firavundan da öğreneceğimiz şeyler vardır.

Küçüklerin gözlerinden öperiz.
O gözlerde yeni bir bahara uyanıyoruz çünkü. Hala buradaysak ve dingin bir karçiçeği gibi ayaktaysak, hayatın ayazında olgunlaşıyoruz demektir. İki dünyanın göz aydınlığı peygamberin söylediğinden öte değildir, deyişimiz; “Gözümüz yaş döker, kalbimiz hüzün çeker; ancak Rabbimizi razı etmeyecek söz sarfetmeyiz.” Bu sözü gözlerinden nur damlaları dökülürken ve en acı günündeyken söylemişti sevgilimiz. Aynı havayı, toprağı ve gökyüzünü paylaştıklarımız tarafından hakir görüldük, horlandık, kovulduk ve götürülüp kuyulara atıldık. Ve bedenimizi ve ruhumuzu saran bir Yusuf serinliğidir, şimdi kimlerin kibrini sarsacak? Çünkü gömüldüğümüzü sandıkları kuyular kozamız olur, yeniden kanatlanırız hayata rengarenk kelebekler gibi.

Küçüklerin gözlerinden öperiz.
Kılcal damarlarımıza kadar annemizin merhametini emiyoruz ve başımızın üstünde babamızın heybeti. Küçük hesapların insanı olmak münzeviliği ocağımızdan uzaktır, kürekleri çalınmışlardan adalet de dilenmiyoruz. Hiçbir zaman bizi kendilerine benzetemeyecekler. Denge adına, istikrar adına, geleceklerine ilişkin pürüzsüz yaşamları adına tükettikleri biz olmayacağız. Çünkü dokunduğumuz masum ve onurlu bir bakıştır, ılık bir nefes ve önyargısız örgüsü hayatın. Bu hayat çocuk gözleri… Çocukluğumuzun düşleri… Haydi öyleyse bir daha deneyelim güzel olanı, güzel kalanı.

Saygıdeğer Okur!
Ülkemizin gündemi ve gidişi malumunuz. Elbette ki el emeği, göz nuruyla yaşamaya çalışan dergimiz de bu durumdan etkilenmektedir. Siz, dostlarımızdan isteğimiz bulundukları şehirlerde ve özellikle de üniversiteler de tanıtım ve abone çalışmalarına önem vermeleridir. Yine biliniz ki her bir okurumuz derginin doğal temsilcisi «onumundadır. Yani bizimle aynı sorumluluğa sahiptir. Ödemelerini ve iadelerini aksatan kitabevlerine gerekli uyarıyı yapabilirler, yürekten inanıyoruz ki elinizden gelen çabayı göstereceksiniz. Gayret, sorumluluk ve özveri… İnşallah yürüyüşümüz devam edecek.

Onur, vefa ve yürek; hepsi bu! Vesselam..

Önceki İçerikSeyir Defteri: Söz 17
Sonraki İçerikSeyir Defteri: Söz 15