Aceleye gerek yok. Tarih paniğe prim vermez. Biliyoruz gelecek bize bir şey getirmeyecek. Ne varsa ona dair, bizim yapıp ettiklerimizle buluşacak. Öyleyse bugün kendimiz için bir şey yapmalı. Mesela tebessüm etmeye ne dersiniz? Haydi bir insan bulun ve ona tebessüm edin. Hiç değilse tebessüm edin. Bakışlarınızda sükût bulsun birisi. O birisini anlamaya çalışın, tanımlamadan olduğu gibi anlayın onu. Yüreğinize vuran dinginliği paylaşın karşınızdakiyle. İyi olacak deyin her şey iyi olacak.

     Bu yazı yazılırken dergimizin penceresine üç serçe kondu. Bağrışan, cilveleşen ve yerinde duramayan üç serçe. Farkına varmadığımız baharı yaşadık onlarla. Bir süre odanın içinde dolaşıp durdular sonra. Size hiçbir teknolojik aygıtın veremeyeceği esenliği getirdik, der gibiydiler. Tek mevsimlik bir hayat bizimkisi başkasını özlemiyoruz, her şey küçücük yüreğimizde olup bitiyor. Bizden sonrakilere daha taze bir mevsim bıraktığımıza inandığımızda çekip gideriz ardımıza bile bakmadan; sevda dediğiniz de budur… Sonra çığlıklar atarak gözden kayboldular. Attıkları çığlık odamızın içinde yankılandı bir süre ve sustuk, arı duru sevinçle sustuk. Bir serçe kanadının serinliğinden daha masum ne olabilirdi ki. İyi olacak dedik, her şey iyi olacak.

     Bu ülkenin çocukları susuyor şimdi. Derin ve anlamlı bir suskunluk bu. Zifiri bir karanlığın ardındaki aydınlık, beklemektedir. Sabırla beklemektedir döne döne çarpmak için hayatın kalbine. Kan, damarlardaki yolculuğuna yeniden başlayacaktır; uyanacaktır yeryüzü ve üstündekiler. Çünkü bilinir ki bu dünyaya fırlatılmadık biz, duru bir pınardan bir avuç içimliğinde tatlarla döneceğiz geriye. Döneceğiz, kanayan her yaraya türkü tadında merhemler sürerek. Elemin ve acının başını okşayacak merhamet dağıtan bir el. Annesi kuru arpa ekmeği yiyen bir yetimin eli; iki dünyanın eli alınlarından öpecek bu ülkenin çocuklarının. İyi olacak her şey.

     Öyleyse bir kez daha bakalım üzerinde yaşadığımız topraklara… Tek tip ve üniform yalanlarla örülen bir yaşam … Sahte ve dayatmacı bir mantıkla düşünmeyi ve inanmayı deforme eden kültürsüz ve kişiliksiz bir toplum… Denetleyerek ve imal ederek oluşturulmak istenen geleceğin dünyası… Sürekli tehditler üreterek sonra bu tehditlerin ardına sığınıp yapılan talana meşru zeminler hazırlamak… İçi geçmiş ideolojilerle erdemli bir dünyayı algılayabilmek…Kalp taşıyan kalpsizlerden dilenmek adaleti ve merhameti… Aşk ve estetiği kaba saba tanrıların kirli iştahlarına kurban etmek… Yok böyle bir şey! Bunların hepsi birer sanal görüntü, bir sarhoşluk anı.

      Ama binlerinin bilmediği bir şey var; Serçelerin selamı göğümüzü terk etmedi, her şey iyi olacak inşallah…

Saygıdeğer Okur!
Elinde tuttuğun dergi kendine özgü duyarlılıklardan yola çıkarak yayın çizgisini sürdürmektedir. Gücümüz yettiğince yüreğimiz el verdiğince yürümeye devam ediyoruz. Ve biliyoruz ki ulaştığımız her güzel insanda karşılık buluyoruz. Gönderdiğiniz yüzlerce mektup ve bizimle paylaştıklarınız buna şahitlik yapıyor. Kategorik düşünmediğimizi biliyorsunuz. İnsan kalan kim olursa olsun yüreklerimizde bir yeri vardır. Kimseye yol göstermek, yol öğretmek, kimseyi yola getirmek gibi bir amacımız hiçbir zaman olmadı ve olmayacaktır da. Bu dergi ne söylüyorsa çıkaranların ve okuyanların gönüllerine düşen sevdayı dillendiriyor. Ötesini Allah bilir. Haydi şimdi biraz daha gayret, daha da güzel duracağız yanı başınızda. İçimize bir cemre düştü, binlerce sevdaya tutulduk, haydi biraz daha tebessüm. Teşekkürler…

Önceki İçerikSeyir Defteri: Söz 18
Sonraki İçerikSeyir Defteri: Söz 16