Yüzümüzü baharın tazeliğine döndürmüyoruz çünkü içimizde her hale tetik bekleyen kıpır kıpır bir yüreğin varlığına duyduğumuz sarsılmaz bir umut var. Hissettikçe üzerimizde gezinen rahmetin elini, kayda geçiriliyor akan zamanın omuzlarımızı ağırlaştıran yükü. O zaman işte o zaman selam size sağımızda ve solumuzda her dem yanımızda bulunanlar! Budur işte vefa, sadakat aşka ve inanmanın sırılsıklam bereketi. Yenile yenile yenileniyoruz. Bildik ki toprak bizden, su ve hava bizden öyle ise ateş hak edenin olacaktır. “Tanrım!” diyor Tarkowski, ‘Zaman Zaman İçinde’ isimli günlüğünde; “Tanrım, yaklaştığını hissediyorum, başımın üzerinde elini hissediyorum. Çünkü ben senin dünyanı senin yarattığın gibi ve senin insanlarını senin olmalarını istediğin gibi görmek istiyorum. Seni seviyorum Allah’ım ve senden başka bir şey istemiyorum. Tüm bunların senin olduğunu kabul ediyorum. Beni, senin değerli kölen olmaktan alıkoyan şey, benim kötülük ve günahlarımın ağırlığı ve alçak karanlığı…Ah, Allah’ım bana yardım et ve beni affet!” Bu kadar; kutsalın evrensel dili muhatabını arıyor.

   Evet yüreğimizi ortaya koyuyoruz. Tüm uğraşılarımız yüreği olanlarla, yüreğiyle yol bulanlarla, dünyayı ve evreni yüreğiyle okuyanlarla…Görünen o ki kutsaldan, ahlaktan ve erdemden yalıtılmış bir aklın kurmaya çalıştığı katı pozitîvist dünyalar insanlığa acıdan başka bir şey getirmedi. Birbirlerinin kurdu olmaya ayarlanmış ve kendi mutluluğu için diğerini ezmeye programlanmış, böylelikle dünya cennetine ulaşmayı amaç edinmiş bir yaşam biçimi geleceğimizi tehdit ediyor. Dünya cennetine ulaşma yalanı temeli antik Yunan putperestliğine dayanan çölde serap görmekten başka bir şey değildir. Dünyevileşmenin en etkin yöntemi olan bu duruş, yüreklerin ıssızlaşmasına, çığırından çıkmış aklın saldırganlaşmasına yol açmaktadır. İşte yeryüzü ve son üç yüzyıldır yaşananlar., öyleyse İlahi hikmetin sonsuz rahmetinde durulmaya yeniden…Yeniden aşka, esenliğe ve adalete…

Saygıdeğer Okur!
   Yapmış olduğunuz eleştiriler ve ortaya koyduğunuz duyarlılık bizlere ulaştıkça uğraşımızı daha bir umutla sürdürüyoruz. Çeşitli iletişim araçlarıyla bizlerle kurduğunuz diyaloglardan da anlıyoruz ki birtakım açıklamalar yapmamız gerekmektedir, öncelikle elinizde tuttuğunuz ürün bir dergidir. Ve bu dergi “Kültür ve Diyaloğ”u esas almaktadır. Görsel ve yazınsal kirliliğin arz-ı endam ettiği bir ortamda yine ülkemiz üzerinde estirilmeye çalışılan bayağılaşma kumpasının genelleştirilmeye çalışıldığı bir zamanda insan olarak üzerimize düşen ne ise onu yalnızca kalemimizi kullanarak ortaya koyuyoruz. Kendimiz kalmak ve kendimiz olmak, kendimizi sağduyuya açmak istediğimizin ancak özgürlük alanlarını genişletmekten geçtiğine inanıyoruz.

  Ebadımızın büyüklüğü yönünde eleştiriler geliyor. Bu ebat bilinçli bir tercihtir ve gördüğünüz gibi dergi gün geçtikçe daha bir nitelik kazanıyor. Diğer bir eleştiri ise alıntıların çokluğu Böyle görünmekle birlikte son sayılarda alıntıların oranı telifler göre hayli düşmüştür. Kaldı ki yapmış olduğumuz alıntılar dergi bütünlüğü içinde mütalaa edilmeli. Dergimiz bir yıl içinde altı sayı olarak yayınlanmaktadır. Bu: sayıyla birlikte yeni yayın dönemine girmiş bulunuyoruz. Abone olmak isteyen dostlar dergimizin on birinci sayfasındaki açıklamayı okuyabilirler.

   Gönderdiğiniz ürünler titizlikte değerlendirilmekte ve yayın çizgisine uygun olarak sıraya konmaktadır. Yayınlanması uygun görülmem gönderileriniz istediğiniz takdirde size ulaştırılacaktır. Vesselam…

Önceki İçerikSeyir Defteri: Söz 8
Sonraki İçerikSeyir Defteri: Söz 6