Özgürlüğün ve adaletin manifestosu tek bir cümlede gizli: “lailaheillallah!” Kuşkusuz ki yeryüzünün varisleri için zamanın, tarihin ve hayatın kodlarını iyi okumanın en doğru yolu red ile kabul arasındaki ince çizgidir. Neyi, neden ve nasıl reddedeceğini biliyorsan eğer özgürlüğün ilk basamağına adım attın demektir. İnsanı diri ve direngen tutan bir bilinç haliyle olayları ve olguları taradığında aklın, vicdanın ve kalbin arınışına şahit olacaksın. Bu arınma hali düşünce ve duyu evrenine hegemonya kurmak isteyen her türlü faşizmi deşifre eder. Modern dünya, sentetik vehimlerle hayatımıza tozpembe illüzyonları şırınga eden bu yapay evrenin kuramcıları, insanı, yaratılmışların en şereflisi konumundan alaşağı ederek, ona üretimtüketim arasında işleyen mekanik bir alet muamelesini reva gördü. Tasarlanan ve adına ‘toplum’ denilen ve içerisinde ‘birbirinin kurdu’ bireyler barındıran kütlelerin sevk ve idaresi için devreye sokulan ideolojik aygıtlar, manipülasyonlarla işleyen inanma biçimleri icat ettiler. Hazzı ve ihtirası sürekli güdülenen yalnız, umutsuz ve ufuksuz yığınlar yaşadıkları kişilik ve kimlik parçalanmaları sonucu modern bilimin önüne kobaylar olarak sürüldüler. İnsanlığından arınan ve soysuzlaşan bireylerin her türlü sapmışlıkları sosyolojik terimler kanalıyla ‘münasip’ bir çerçeveye oturtuldu. Dünya tarihinde, mutluluk adına şimdiki kadar gayret sarf edildiği bir zaman dilimi görülmemiştir. Ancak karşımıza çıkan sonuç kocaman bir kaos!

      Bu gün kendini küresel egemenler olarak kodlayanların en önemli enstrümanları olan ve adına liberal demokratik sistem dedikleri ‘bağışlanmış özgürlük’, sanal bir kurmacadan başka nedir ki? Bilimsel ve sağaltılmış yöntemlerle sürdürülen kölelik, insanı ve doğayı öylesine deterministçe kuşatıyor ki, bu sisteme karşı çıkabilme hayali bile adeta baskı altında tutuluyor. Kitle iletişim araçları denilen devasa vehim ve vesvese mekanizmaları hayatın her alanına müdahale ediyor. Her şeyi izafileştiren, yeryüzünde kurmak istediği rahat yaşam adına bütün değerleri ve doğruları tahrip edip piyasalaştıran bu müşrik akıl, insan ırkını cinnete mahkum etmeye çalışıyor. İlahi dengenin- ki insanın, doğanın ve eşyanın birbiriyle ünsiyeti- sağladığı onurlu özgürlük alanlarına karşı kendini tanrılaştıran dahası ürettiği binlerce ideolojik evhamla binlerce tanrıcıklar icat eden bir putperest mantık bu. Devasa ve oldukça kompleks şekilde oluşturduğu kurulularıyla bütün yaşam alanlarına nüfuz eden böylesi bir organizmada insan yalnızca kukladan ibarettir. La ilahe’ derken görülmesi, anlaşılması ve farkına varılması gereken budur! Çünkü Tevhid’in bu ilk kelimesi, insanoğlunun özgürlük, adalet ve onurlu bir yaşam adına katılacağı yürüyüşün ilk adımıdır. Bu isyanla ahlakını, amacını ve duruşunu yeniden kurmadıkça; bu isyanın ateşini yüreklere süren Sevgilimiz Muhammed’e yol bulmadıkça ruhsuz, iz’ansız ve insansız bir geleceğe hazır ol.

Önceki İçerikHerşeyi Yeniden Tasarlamak
Sonraki İçerikEski Said : Said-i Nursi