“Günümüz dünyasının dayattığı değerler sisteminin anlam dünyamızdaki karşılığı nedir?” sorusunun üzerinde düşünmemiz gerekmektedir. Siyasal yapısında derin refleksler taşıyan, tarihin getirdiği hegemonik yönetme kültünü içselleştirmiş bir yönetim mekanizmasında bireyin ve toplumun konumu, “muhatap kabul edilme” bağlamında oldukça düşük düzeyde tutulacaktır. Ülkemizde işlerin bir türlü evrilerek evrensel normlar halini almış davranış rotasına göre yürümemesi, mazinin bizlere bıraktığı “Siyasal Akıl” ile doğrudan bağlantılıdır. Siyasa Aklın günümüzdeki popüler karşılığı ise “Derin Devlet’tir. Osmanlı siyasal sisteminde dönüm noktası olan Tanzimatın, mantıki bir sonucu olarak oluşan yeni rejimin iki binli yıllardaki imajında halen baskın ton “Devlet ebed-müddet” söylemidir. Bu açıdan bakıldığında demokrasi, insan hakları, evrensel hukuk normları gibi toplumun karşısındaki devletin yapısına çeki düzen vermeye ayarlı kavramların sosyal ve siyasal literatürümüzde pek bir anlamı yoktur. Hatta olağanüstü durumların normal durumlara oranla oldukça geniş bir zaman dilimini işgal ettiği bir ülkede yukarıda sayılan değerler koskoca bir yalan olarak üzerimizde gezinmektedir. Batılılaşma gayretleriyle birlikte üçyüz yıldır yalanın çeşitli tonlarıyla dolu bir maceradır yaşadığımız. Şu kısacık Cumhuriyet tarihimizde yalanı hayat iksiri gibi görmeye yönelmiş kitlelere dört darbe ile müdahale edilerek, durum beyan edilmiştir. Yalanı hayatın omurgası olarak benimsemiş kitleler için gerçeklerle yüzleşmek, istenmeyen bir durumdur. Demokrasinin vazgeçilmezlerinden siyasi partilere baktığımızda, hepsinin de derin kimliğe yamanma ve yaltaklanmadan öte bir projeleri olmamıştır ve olmayacaktır. Bunun için rejimin izin verdiği ölçüde siyaset yapanlar yani varoluşlarını böyle bir şeye endeksleyenler, günü geldiğinde yok edilmeyi peşinen kabul etmiş olacaklardır. Zaten, ilahi irade kendisine sağlam bir iman bağı ile bağlanmayı koşut kılmıştır, ilahi olanın yerine, kendini ikame etme gayretinde olan devlet de şeksiz ve şüphesiz teslimiyet istemektedir. Hele bir ideolojiyi inanç sistemi halinde sunduğunda elbette ki her aykırı söz ve eylem, kusur ve günah olarak karşılığını görecektir ki bugün olan da farklı değildir. Öyleyse bir kez daha düşünelim, biz bu yalanın neresindeyiz?

    O Miladi yeni bin yıla “İç düşman” paranoyası ile girdik. Mevcut siyasanın her dönem başarılı olduğu tek nokta sorun çözmek değil, tehdit üretmektir. Eğer bir yerde tehdit varsa karşılığında meşru şiddet kullanma yolu açılmıştır. Bugün iç tehdit olarak algılanan dini kimlik ve davranış tarzıdır. Kamusal alandaki varlığı yok edilmeye çalışılan din ile hesaplaşmak doğrultusunda her türlü insani ilkenin çiğnendiği susturmak ile kan kusturmak” arasında bırakılan inançlı kesimin oyun içine çekilerek defterinin dürülmesi hesaplarının yapıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Evet hesaplar yapılıyor, hesaplar üzerinde bir hesabın olduğu bilinmeden. Öyleyse “Esas duruş”a kulak asmadan erdemli ve yürekli bir çizgi bizleri bekliyor.

Saygıdeğer Okur!
O bu sayımızla birlikte ikinci yayın yılımızı doldurmuş bulunuyoruz. Bilindiği üzere her dönemimiz altı sayı olarak tasarlanmış ve beyan edilmişti, önümüzde Yaz aylarının olması dolayısıyla yaklaşık olarak üç ay boyunca yayınımıza ara vereceğiz. Takdir olunursa Eylül ayından itibaren birlikteliğimiz sürecek. Oluşacak boşluğu sizinle diyalog halinde geçireceğimizi umuyoruz. Birlikte daha güzel bir derginin nasıl olabileceği üzerinde kafa yoracağız. Yolcu Dergisi kaldığı yerden yürüyüşünü sürdürecek yeter ki, yanımızda ses verdiğimiz bir ülke ve bu ülkenin özgürlük, adalet ve erdemli bir topluma susamış sevdalıları oldun. Vesselam.

Önceki İçerikSeyir Defteri: Söz 13
Sonraki İçerikSeyir Defteri: Söz 11