“Bütün medeniyetler çöktü. Sadece çöküşleri farklı şekillerde oldu; Doğu’nun çöküşü pasifken, Batının ki aktif oldu. Çöküşte Doğu’nun hatası düşünmeyi terk etmesidir; Batının hatası ise çok ve yanlış düşünmesidir. Doğu doğrular üzerinde uyuyor, Batı ise yanlışlar üzerinde yaşıyor.” diyor Seyyit Hüseyin Nasr. Bir sömürgeci tasavvuru olarak ortaya çıkan oryantalizm’in belki de en önemli fonksiyonu doğu dünyasının düşünme alanlarındaki boşluğu kendi tanımlarıyla doldurmasıdır. Çünkü özellikle 17. yüzyılın sonundan itibaren hikmetin bilgisini ve arayışım terk etmesi, toplumsal dinamikleri sağlayacak kutsal referansları dondurması (içtihad kapışını kapatması gibi), yönetsel açıdan dönüştürülebilir egemenlik anlayışını yalnızca askeri alana sıkıştırması özellikle ait olduğumuz Müslüman dünyayı üzerine doğru gelen sömürgeci dalgasına karşı savunmasız bıraktı. 11. yüzyıldan itibaren gelişen yeni batılı bakış, doğuyu, kendisinin çoktan geçtiği emekleme dönemini de sayar ve ötekileştirdiği bu dünyayı adam edilmesi, terbiye edilmesi ve yönlendirilmesi gereken bir unsur olarak görür. Batılıya göre henüz akıl baliğ olmamış doğu kendi başına bırakılamayacak kadar yavan bir konumdadır. Bu yüzden doğunun kullanacağı her türlü enstrüman, doğuluların zihinsel seviyelerine göre yeniden tasarlanmalı ve kullanıma sunulmalıdır. Bugünün dünyasına söz söyleyebilecek ehliyette görülmeyen Müslüman dünya, batılı kafanın öznesi olduğu bir yaşam hattında karantinada tutulmalıdır. Ünlü oryantalist Bernard Lewis’in deyimiyle, “İslam dünyasının haşmetli günleri geride kalmıştır ve artık biz doğuluların medeniyet adına sunacakları bir şeyimiz yoktur. ” Bu bakış açısıyla egzotik, romantik ve açması halinin ötesinde başka bir işleve sahip olmayan bir Müslümanın her türlü gereksiminin karşılanmasında başvuracağı tekbir üst makam bulunmaktadır o da Batıdır. Bu ötekileştirme vurgusu, öteki kabul edilenin aşağılanması ve bu aşağılanışın medyatik unsurlarla dünyaya servis edilmesi, üstün bir uygarlık tarafından dizayn edilmeye çalışılan yeryüzü cennetine yönelebilecek tehdidin ipliğinin pazara çıkarılmasıdır adeta. Dünya sömürge sistemini yeniden kurgulama yoluna giden Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni dünya düzeni’ ya da büyük Ortadoğu projesi’ adı altında sürdürdüğü çalışmalar aynı zamanda rüştünü ispat edememiş gözüyle bakılan toplumların ıslah ve medenileştirme projesidir. Bu bağlamda modernizm oryantalist zihinde doğunun ‘işaretlenme’ aracıdır. Ekonomik sistem olarak kapitalizm, düşünsel açıdan liberalizm, yönetsel olarak da demokrasi insanlığın (elbetteki batının) geldiği son muhteşem noktadır ve bunun ilerisi yoktur. Bu sunulan çerçeveye uzaklık ya da yakınlık kadar diğer toplumsal yapılar ilgi görür ve muhatap alınır. Özellikle Müslüman dünya yukarıdaki sistematiğin henüz başlarında sayıldığı için her türlü ‘ehlileştirme’ operasyonuna muhatap olmak durumundadır. Üstünde yaşadığı, çevresinde bulunan zenginliklere sahip olduğu halde onları rantabl olarak kullanma derecesine gelemediği için istenilen düzeye gelene kadar bu zenginlikler batılı eller tarafından kontrol altında tutulmalıdır. Batının ‘arındırılmış akıl uygarlığı’ elbette ki söylemine uygun olarak hır yeryüzü cenneti yaratmanın ve bu cennetin efendisi olarak hüküm sürmenin peşindedir. Makinalaşmış bir öngörüyle eşyaya ve tabiata bakan bir zihnin matematiksel komutlarla yönlendirdiği devasa bir düzenden söz edilebilir.

Yukarıdaki vurguları neden yapma ya da hatırlatma gereği duyduk;

      Ortadoğu tanımından başlayarak bu adlandırmaların batı zihninin bir ürünü olduğunu bilmek gerekiyor. Tarihi çeşitti bölümlemelere ayırarak, kendine göre bir çağ tasarımı ortaya koyan batı, bu çağlan kendi tarihi serüvenine göre adlandırırken, tarih yapıcı olarak kendini tarihin merdivenlerini tırmanırken bastığı basamakları diğer milletler olarak görmektedir. (İşin hazin yanı ise içinde Türkiye’nin de bulunduğu bir çok ülkenin okullarındaki duvarları bu tür izahlar içeren tarih şeritleriyle kaplıdır) . Bunu oryantalist uygulamaların öteki saydığı milletlerin içme düşürdüğü vehimler olarak da görebiliriz. Merkezinde aşağılık kompleksi olan vehimler. Batı, Müslüman toplumlara adam edilmesi gereken toplumlar nazarıyla bakarken, Müslümanların tarihlerine, medeniyetlerine ve duruşlarına olan ilgisizliği ve itibarsızlığı ihanet noktasındadır ne yazık ki. Kapımıza kadar dayanan sıcaklığın/ateşin Türk, Kürt, Arap, Şü ya da Sünni demeden hepimizi yakacağının farkına varamayacak kadar körleşmiş bir ihanet. Sömürgenlerin taktığı ayrıştırıcı/ etnik gözlüklerle birbirimize baktığımızda kaybettiğimiz kardeşlik, onur ve vefa olacaktır. Biz doğulular, biz aydınlığın çocukları, biz Müslümanlar çökmüş bir medeniyetin çocukları, bilmeliyiz ki çöken bir medeniyet doğrularıyla çökmüştür ve o doğrular her zaman elimizden, yüreğimizden tutmayı bekliyor. Ve dua edelim ki sapmış bir topluluk haline evrilmeyelim bu günkü batı gibi. Çünkü yoktur kurtuluşu sapmış bir zihnin kendi kaosunda boğulmaktan başka.

Önceki İçerikBu Çoğrafyanın Mazlum Halkı
Sonraki İçerikBeşerî İnsanlaştırmak