Önümüzde açılmış bir kitabın kavlince, Kitapların Kitabı’nın kavlince yol aradık kendimize. Söyleyecek sözlerimiz vardı, anlamlandıracağız bir hayat. Bir murada seferber oldu dillerimiz, bir muradı, gerçeğin bilgisine yönelmek gibi bir muradı tercüme etti hallerimiz. Yüreğimizi dolduran ne ise zihnimizi ve davranışlarımızı da biçimlendiren odur. Bunu bildik. Hangi perspektif bizi hayatın içerisinde diri tutar, anlamlı kılar, yaşanır yapar, bunun tedrisindeyiz. Popüler olana, kaypak alana, sıradanlaştırıcı hakirliğe düşmeden yürüyebilmenin, kutlu bir işaretin erdemini kuşanmaktan geçtiğini öğrendik. Hayatın kalbine dokunacak bir dili oluşturmak, bir anlam dünyasını hazırlamak, kendi kavramlarımızla yaşamı biçimlendirmek… Başkalarının ölçülerine göre dönüşen bir varoluş disiplininin ötesinde kendimizin oluşturduğu bir dünyayı bilgi, bilinç ve eylemimizle yeniden kurmak gerekliliği… Olaylara ve olgulara takılıp kalmadan ‘söz’ün zamanlar üstü yürüyüşünü izlemek… Denetlenen, çelinen ve yönlendirilen akla, yürek gibi, katılan, arınan ve adanan bir yol göstericiyi yaren kılmak… Ve yine bildik kendi kelimelerin yoksa, kendi kelimelerinin efendisi değilsen, başkalarının senin için seçtiği kelimelerin kölesi olursun.

Saygıdeğer Okur!
       Kaç zamanı tükettik. Hep diri kalan yanımız size ulaşmak için gösterdiğimiz coşkuda gizlidir. Öfkeli bir yüreğiz biz. Yeryüzüne dadanmış kirli kuşatmanın, insanımızı gerçek dünyasından kopartarak, ona sanal, yapay ve albenili bir evren sunarken işlediği cürümleri örtbas etme telaşına tanık olmak… Aşağılık kompleksi içine düşen aydınların üzerlerine vurulan azgelişmişlik damgasını içselleştirerek nasıl da küresel efendilere yataklık ettiklerini görmek… Çocuklarımızın belleğinin görsel ve yazınsal illüzyonlarla yönlendirildiğine şahitlik etmek… Tepkisiz, duyarsız ve amaçsız yığınlara dönüştürülmeye çalışılan insanımızın kendisine biçilen rollere hazır hale getirilme çalışmalarını gözlemlemek… Yüreklerimizde büyüttüğümüz öfkenin nedenliliğini gösteriyor. Aşkı, heyecanı ve vicdanı sentetik değerler tarafından sterilize edilmiş, duyargaları körleştirilmiş bir dünyaya uyanmak istememenin sızısıdır bu. Kaç zamanla tükendik. Üstünde soluklandığımız, buğusuyla demlendiğimiz bu ülkenin her renkten devşirilmiş özgünlüğünü, kaba, ruhsuz ve biçimsiz söylemlerle boğma çalışmalarına seyirci kalmadığımız için buradayız. Vicdanının sesi olmak yerine ‘üç maymun’ rolünü benimsemiş şarlatan kalem efendilerinin toprağımızın kara çocuklarına karşı sürdürdüğü ihaneti deşifre etmek için buradayız. Tükeniyoruz ama buradayız. Yüzyıllar boyunca Moğolların, Haçlıların ve nice mütecavizlerin ne yaparlarsa yapsınlar teslim alamadığı bir bilinci yeniden inşa etmek için buradayız, Müşrik doğasıyla karşılaştığı her şeyi dönüştürerek, içini boşaltan, insan soyunu ‘ ya bana iman edeceksin ya da yok edileceksin’ imanına zorlayan modernizm adlı neoputperest düzeneğin şaşalı iğvasına eyvallah demediğiniz için buradayız. İnsan soyunun ürettiği ve üzerinde mutabık kaldığı değerler, düşünce, onur, vefa, ahlak, haksızlığa karşı durmak ve mazlumun sesi olmak. . . Bütün bunlar kalbimizin efendisi olduğu için buradayız. Ademoğlunun üretim ile tüketim arasında iğdiş edilmiş nesneye indirgendiği bir zamana, bu zamanın kutsaldan arındırılmaya çalışılan vicdanına gücümüzün yettiğince ses verebilmek için buradayız.

Saygıdeğer Okur!
      Bu dergi ‘söz’ dergisidir. Her daim vurguladığımız gibi bu sayıda, bu 40. sayısında da belirtelim; bu derginin sahipleri ‘sözün coğrafyasında kendine yol bulanlardır. Bu mütevazi yürüyüş, kendisine yüksek hedefler belirleyen bir yürüyüş değildir. İdeolojilerin basmakalıp sıradanlığından öte, coşkun ve kendini çoğaltan bir anlam dünyasına gücü yettiğince katkı sağlamayı öngörmektedir. Yolcu bilmektedir ki, bu ülkenin her karışında kendisinin kulak kesildiği ve kendisine kulak kesilen yürek dostları, ‘söz’ü dinleyen ve ‘söz’ün en güzel olanıyla kuşanan bir içtenliğe sahiptir. Ve şu güzel cümlemizi yeniden damarlara sürmenin vaktidir;

‘SEN YOKSAN, KİMSE YOKTUR!”
Kalbinize ve derginize iyi bakın. Vesselam.

Önceki İçerikBeşerî İnsanlaştırmak
Sonraki İçerikKapımız Çalındı.