Bismillah her sözün başıdır. Biz dahi başlarken onunla başlarız. İnanırız ki kalemimizden damlayan her sözün/sözcüğün üzerimizde hakkı vardır. Akıp giden zaman, var olagelen tarih ve coğrafyalar üzerindeki tekmil toplumların devinimi “söz” le anlam kazandı. Duyuşlarımız ve düşünüşlerimiz kendini “söz”ün enlem ve boylamına göre yeniden biçimlendirdi. “Söz”ün dokunduğu her yeryüzü parçası bir medeniyet perspektifi kazanarak geleceğe miras kelimeler bıraktı. İnsanlar bu kelimelerle inşa ettikleri cümleleri kurgulayarak kendi tanımlarını ortaya koydular. Ve bu tanımlar medeniyetlerinin yapıtaşlarını oluşturdu. “Söz” başlangıcından beri iki ana karakter taşıyordu; biri açık, berrak, devingen bir yürüyüşe sahipken diğeri fısıltılı ve renksiz halde ilerliyor, önce yüzleştiği şeylerin rengini alıyor daha sonra onlara kendi rengini katıyordu. Çoğu zaman Ferhat KALENDER albenili ve çekici olan bu İkincisi oldu. Çünkü birinci söz muhatabını kendi gerçekleriyle yüzleştirir ve doğru olana yönlendirirken diğeri bulanık, tanımsız ve ayartıcı bir nitelik taşır. Wittgenstein, “Söz” ün bir yaşama biçimine işaret ettiğini ve sözcüklerin yaşam ırmağında anlamlarının olduğunu, belirtir. Ve ekler, dil olguların ve bütün olarak da gerçeğin resmidir. Böyledir, kimin dilini kullanıyorsanız, onun bakış açılarıyla dünyayı anlıyorsunuz ve yaşama katılıyorsunuz demektir.

     İnsan yaratıldığında meleklerin şaşkınlığım hatırlayın. “Ey yaratıcımız” diyorlardı, “Biz sana her dem şükür halindeyken, sen, duruşunda isyan bulunan bir varlık mı yarattın? Demişlerdi. Ve insana kelimeleri, kelimelerle hakikatin bilgisine ulaşmayı öğretti Yaratıcısı. İnsanın bütün varlıkların üzerinde bir konumda yükselişe geçmesi böyle başladı. İnsan “sözün tamamım dinleyip en güzeline uymayı” yaşamının merkezine koyduğunda yeryüzü dengesinin efendisi olarak; dahası ‘varlıkların en şereflisi’ olarak kabul gördü ve kendini yükseltti. Ama ne zaman ki ‘ kendine verilenlerin üstün bir güç tarafından değil de, kibrine evrilecek nefsinin süreği ‘ olduğu vehmine kapıldı; ‘aşağılık bir nesne’ den başka bir şey kalmadı geriye.

     İnsanın yeryüzündeki duruşundaki ahenk, yürüyüşünün başlangıcında ‘verilmiş bir söz’ üzere olmasıyla kaimdir. İnsanın ile Yaratıcısı arasında bu ahitleşme dünya serüvenin başlangıcıydı. İnşam yok iken var, bilmez iken bilir, anlamsızken anlamlı kılan bir ‘söz’ üstünde kuruldu her şey. Oysa insan kendisine verilmiş söz ile, kelimelerle, bilgiyle kendini merkeze aldığında bir başka açıdan kendine tapmaya başladığında, diğer bir ifade ile kendini varoluşun merkezine koyduğunda özgürlüğünü kaybetti. Varlıkların efendisi konumuna Yaratıcısının tasdiki ile yükselirken, varlıkların en aşağılığı konumuna kendini ilah yerme koyarak, ilahlar üreterek, ilahlar alıp ilahlar satarak yuvarlandı. Ne kadar vehmi ve hırsı varsa o kadar ilahı piyasaya sürdü ve bu piyasa ilahlarına itibar edilmesi ve bu ilahların kutsaması için elinden gelen her türlü şeytani yöntemi denemeye başladı. Bugün yeryüzünün her tarafında olan bundan başka bir şey değil.

     Bismillah her sözün başıdır. Ve dahi onunla devam ederiz. Cümlelerimiz ve kelimelerimiz anlam dünyamızın dışavurumlarıdır. Tanımlarımızı giydirdiğimiz zihinsel faaliyetler, bakış açılarımızın rengini ortaya koyar. Medeniyet perspektifimiz, geleceğe dönük kurgularımız ve duruşumuz ‘söz’ ün hayatta karşılık bulması, hayatla birlikte hareket etmesi ve hayata istikamet vermesi ile kaimdir. İnsana verilen emanet, yeryüzünde kurulması istenen dengenin doğru ve sürekli bir çaba ile sürdürülmesi gerektiğine işaret etmektedir. Bu da arındırılmış bilginin, diri tutulması gereken bilincin ve berrak bir eylemliliğin ifadesidir. Yargılarımız, belleğimizden yola çıkarak varoluşumuzun işaret taşlarım oluşturmaktadır. Bakış açılarımıza kazandırdığımız derinlik ne kadar sahici ve bize ait ise yeryüzünü yorumlama kapasitemiz de o denli sağlam olacaktır. Köklerimizde var olan ‘ sözü dinleyip, en güzel olanına katılma’ geleneği yürüyüşümüzün başat ilkelerinden biri haline geldiğinde efsunlu kelimelerle toplumu kişiliksizleştirmeye dönük çabalar sonuçsuz kalacaktır. Çünkü ‘söz’, içkin bir özgürlük, anlandı bir itaatsizlik ve soylu bir direnişi kalbinde taşıyan en önemli simgemizdir. Böylesi bir öze tutunarak alacağımız tavır da insanlık için uyaran bir anlamı taşıyacaktır. Başına ilahi bir duruş koyacağımız her söyleme biçimi hikmetin rahmine atılan mütevazi bir tohumdur. Vesselam.

Önceki İçerikKapımız Çalındı.
Sonraki İçerikBu Geleneğin Zirvesi…