BABİL SENDROMUNA GÖSTERGESEL BİR BAKIŞ

3

Son derece karmaşık bir yapı olan günümüz iletişim sistemi içinde çözümleyici bir yaklaşım olarak “gösterge bilim” yeni bir disiplin hüviyetinde ortaya çıktı. Adamakıllı düşünürler ve bilim adamları bu disiplini her yönüyle ele alarak yapıyı bir bütünlüğe kavuşturmaya çalıştılar. Trafik ışıklarından yönlendirme levhalarına, tiyatrodan sinemaya, sanattan gündelik hayata dek birçok alanda, yaşamımız gösterge sistemleriyle düzenlendi. Kimine göre buna uç veren, kimine göre de bundan uç alan “dil bilim” sesten yazıya, bağlamdan kelimeye kadar uzanan bir çerçevede dil havuzunda, “söz”ü birer gösterge olarak ele aldı. Nitekim sacayağının üçüncüsü “anlam bilim” terimiyle oluşturuldu ve mantıksal çıkarımlarla neyin ne anlama geldiği kâh matematiksel göstergeler kâh olasılıklar şekilde ortaya kondu.
Bütün bunlar bir sarmala dönen hayatımıza; görünür anlaşılırlıklar,  görünür kolaylıklar ve görünür çözümlerle katkıda bulundu. Sanattan gündelik hayata her şey bu çözümleme esaslarına göre yeniden şifrelendi. Bu disiplinler bir çeşit gizli okuryazarlıkla farklı seviyelerde okurlarını ve yazarlarını üretti.

Buna yeni bir dil oluştu denebilir. Önceleri insanlara karmaşık gelen bu yeni dilin yeni bir alfabesi, yeni kuralları ve yeni ilkeleri belirgin bir şekilde ortaya konmaya başlandı.

İşin teknik boyutuna değinmiyorum, nitekim maksadımız bu değildir. Ancak dikkat çekmek istediğim şey; yapıların ve sözün coğrafyasında bizim coğrafyanın sözünün nasıl teşekkül ettiğidir. Çünkü “bu çözümleyici sistemler bizde neyi çözümlemiş olabilir?” sorusu önemlidir. Ancak sanıyorum bizim için daha önemli olan soru; “bu çözümlemelerin bizde hangi çözümsüzlükleri ürettiği ve hangi iletişim kanallarını tıkadığı”dır.

Farz-ı muhal geçenlerde YÖK’e bir işi için giden yakın bir dostum gitmeden önce gümüş yüzüğünü çıkardığını, bıyıklarını kestiğini ve “selamın aleyküm, hamdolsun, inşallah…” gibi kelimeleri kullanmamak için olağan üstü bir gayret sarf ettiğini anlattı. Bu minvalde hayati bir sorun için yetkilinin yanına gümüş yüzüklerle gidip “Selamın Aleyküm” dediğinizi düşünün. Karşınızdaki adam göstergesel çözümlemelerle sizinle olan iletişimini çözümsüzlüğe doğru itecek ve sorunu kör o kuyudan çıkarıp çözümlemeniz için ağzınızla bir düzine kuş tutmanız gerekecektir. YÖK’ü bilen bunu bilir. Tersine örmekler birçok cenah için -bu kadar kat’i olmamakla birlikte- benzer çözümsüzlükler üretebilir. Bu durumla karşılaştığınızda, henüz içeriğe bile ulaşamadan şekli yapılarla çözümsüzlük duvarına çarpmış olacaksınız.

Neki söz konusu ettiğimiz iletişim çözümleyici sistemler bizde daha çok iletişim kanallarını tıkayıcı ve sınıflandırıcı kör düğümler atmak şeklinde tezahür etti. Oluşan bu yeni dil, bizim kalıplaştırıcı, önyargılı düşünüş ve davranış hususiyetimizle birleşince; dinlemeden, anlamadan, duygudaşlık kurmadan bir çeşit sağırlıkla yeni bir “Babil Sendromu” üretmemize neden oldu.

Eskiler “zarfın kıymeti mazruftadır” derlerdi sanırım yeniler mektubu okumadan cevabı yazmış olacak.

Önceki İçerikAYŞE’NİN ONLARA VE SANA SÖYLEDİKLERİ…
Sonraki İçerikKIRK YAMALI DÖRT ACI