AYŞE’NİN ONLARA VE SANA SÖYLEDİKLERİ…

5

ii
ben şimdi dalları kırık bir aydınlık üzerinde olabildiğince üzgün karşılıyorum geceleyin uykuyu. çünkü cemaatimin fazileti yer ile yeksan… tanıma gelmez bir hal benimki… elifler çekiliyor bağrımdan.. ama ben ne susmaya ne de konuşmaya istekliyim. çıplak ayaklarımla yürüyorum denizler üzerinde. dalgalar çarpıyor hüznümün yelelerine. kulaklarım gövdeme bıçak saplıyor. ne çok konuşan adam gördüm ne çok konuşan kadın. ağızlarını ifk ile çalkalayan çağın efendileri… bunlar dedim, yaşayanlar öyle mi?… günde beş vakit alınları secdeye değen adamlar..? aynı ayetlere iman ettiğimiz din kardeşlerim?.. bana düşmez kendim hakkında konuşmak. işte bu yüzden konuşmam istenileni konuşmayacağım burada. burada mavi bir gülün beyaz bir karanfilin ve sümbülün hakkı için aşkın sebepsizce verilen ve sebepsizce alınan bir hakikat olmadığını haykıracağım.
siz ey kitabı yanlış okuyanlar!
bir çift söz ve giden bir gemi arkasından düşündüm elbet sırlarımın hangi
şimşekleri çaktırabileceğini.. sözlerinizin hangi tahammülü zorladığını… ve bütün bunların ne anlama geldiğini… belki de bu yüzden daha kararlı duruyorum kendimin karşısında. çaresiz değilim. bilinsin ki savunmam din gününe saklı. çünkü ben biliyorum ki, o Allah ki, benimde sizinde bildiğinizden çok daha yücedir. öyleyse yalnız bir sabır düştü zayıf bedenime. insanın yettiği ancak kanat çırpmaktır yeryüzünde. ötesini bilen ve göreniniz var mı?
bundan öte yok söylenecek bir söz..
alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.

i
zordur boşalan bir gök altında yaşamak. yaşamak denilen bende damar damar hayf. bir menekşe ölüsü gördüm çünkü… artık yutkunamayan bir kahır geçidi ömrüm. çünkü bütün yaşadıklarım, ve bildiklerimin tümü o akşam öğrendiklerimi karşılamaya yetmedi. kıvrımındayım ahın… kimselere teslim edemeyeceğim bir gelecek taşıyorum… kimselere veremeyeceğim bir mahremiyeti vardır kalbimin..
bir akşam üstüydü ayın on dördüne tamamlanışından iki gün sonra sebepsizce verilen ve sebepsizce alınan biri olduğumu duyanda, bir şey burkuldu içimde… içimde bir şey koptu, can gibi mesela… bir şey, her şeyle bir şey arasında sıkışıp kaldı. sadakat gibi, şefkat gibi… ama en önemlisi inanç gibi bir şey… kurtlara verilmiş bir dolu yaşanmışlık… ağızdan ağıza, dilden dile bir mahremiyet…
sen değildin bu. insanı kurda kuşa yem etmeye azmetmiş bir bırakılmaydı bu çünkü.
sen değildin bu!..
su üstündeydim, o akşam o lahza el verdim kendime… çapraz ateşe tutuldu sesim, geçmişim, geleceğim… bir tek su ağlaması duydum uykuyla ölüm arasında. bir ay düştü yere gölgesi ağır… önce ağladım sonra ağladım… önceyle sonra arasında kendime baktım sonra sana ve onlara… içimin sahaflarında ıssız bir murad… ben hiç gitmedim ki senden uzağa… şimdi kırıldı içimde can.. çok yoruldum… şimdi gitmeliyim, birazdan yusufçuk gözlerimden su içmeye iner.. hem, de bana; var mı söylenecek bir söz?.. hepsi bir sınavdı. onlar şahsiyetlerini kardeşlerine iftira etmekle zedeleyenlerdi. sen, upuzun bir keder…  ve ben bir rüzgarın getirip götürdüğüymüşüm yalnızca…

Önceki İçerikDİLİN ANLAŞILMAZ YANLARI
Sonraki İçerikBABİL SENDROMUNA GÖSTERGESEL BİR BAKIŞ