TOPRAK RENGİ HAYAT

4

Uzaktan geldim, yoksul kentlerden. Soğuğa dirençli ellerim, acıya doymaz yüzüm vardı. Dayandığım çınar devrildiğinde, bir ışık düşecek damarıma gökten. Yol kenarlarında açmış başıboş çiçekler yollara salacak beni. Kuşlar başıma üşüşürken, ölü kadınların arasından geçip, kızların saçlarından dağılmış sarmaşıkları toplayacağım.

Bir meyvenin daldan düştüğünü ve bir sürüngenin koştuğunu görüp bilinmeyen  şehirlerin hayalini kuracağım. Bulamayınca aradığım mâbedi, yıkık şehirlerde rastladığım çocukluğuma sarılacak ve bir şehir ancak yıkıkken sevilir diyeceğim.

Onurumu alıp omuzlarıma, kuzeyden geldiğimi hatırlatıp yalnızlığıma, “kahretsin” diyeceğim; bir çiçek ancak çiçekken sevilir, ağaç meyvedeyken, çocuk gülerken.

* * *

Bu kesik öksürükler askerden kalma. Yağmurdan kaçma telaşıyla ilk kez unuttum köşedeki dilenciye para vermeyi. Sığınılan her çatı altı bir güvercini barındırıyor. Güvercinler ki, yağmuru hiç sevmez. Çatı altında, boyunları bükük, yağmurun dinmesini beklerken, bilinmez bir hüznü taşırlar gözlerinde. Kuşlar gibi özgür ve mutlu olmak isteyenler, bir güvercin hüznüne tanık olmamışlardır herhalde.

Çek ellerini hayallerimin üzerinden. Bir ben bilirim uzak ne, kaybolmak ne demek. Artık hiçbir şey bana yabancı değil. Tekil hayattan sıkılıp, ikili oynamak istediğim andan beri, üzerimde bir yağmur bulutu dolanır durur. Bir çift gözün varlığını hissederim attığım her adımda.

Pantolonlar ütülü

Gömlekler kolalı

Bakışlarda tam bir bağlılık

Geçmiş zaman bir hayal oldu makamında tutturulmuş şarkılar

Yemekten sonra orta şekerli kahve

İyi gider değil mi?

Acısını dindirir hüznün.

Bu kesik öksürükler askerden kalma. Bakışlar değişti ama bağlılık daha sağlam. Buğulanmış bakışlar, eksiltilen ömür çizgisi, her gün daralan beden.

Kapitalist bir yargılamada payıma düşen sosyal içerikli şiirleri kabulleniyorum. Kördüğüm oldu geçtiğim yollar. Aynı yoldan bir daha geçemem artık.

Her zaman onurlu olmayı yeğledim. Acılara, soyutlandığım meclislere yenilmedim ve çekip giderken buralardan, bırakmadım yüreğimi. Bir kertenkelenin kaçarken ardında bıraktığı kuyruğu değil onurudur. Ben yüreğimi sıkı tuttum ve yenilmedim zamana.

Bu saat, aldığım ilk hediyedir. Yıllar var ki hiç ayrılmadık onunla. Çalışmıyor. Olsun, saatin durduğu an, ilk şiirimi yazdığım andır. O günden beri çalışmıyor zaten. Saate her baktığımda, üzerindeki ilk şiirimden kalma külleri silerim ve yazmak yazgımmış derim.

Bekleme boşuna. Görülecek yüzü kalmadı Leyla’nın. Sen saçlarını daha bir uzat, hüznün kadar uzun olsun saçların. Mekanın çöller değil, kalabalıklar olsun. Her yanın insan, her yanın kül kedisi. Söküp alabilir misin Leyla’yı kalabalıklardan. Hüznün kadar uzat saçlarını. Bırak, Mecnun desinler. Bu yolda Mecnun olmak da varmış deyip, gözün kapalı gir kalabalıklara.

Her gün tıraş olmak, iyice zayıflattı beni. Yanaklarım çöktü, daraldı bedenim. Her tıraşla birlikte, geçen günden üzerimde kalan en önemli tanıkları da kesip attım. Suçsuzum ama tanığım yok. Tanığım, közde kalmış ellerim. İşte ben bu yüzden, ellerim cebimde dolaşırım, sorma bana. Küskünüm, geçmem artık o sokaktan. Ellerim cebimde ya, sanma ki rahatım. Ellerimin soğuğa direnci doğudan kalma.

-Sahi, kuzeyden mi geldin, yoksa doğusundan mı bu coğrafyanın.

Ortasından. Acının, kederin ve anlaşılamamanın tam ortasından geldim. Elini değdirdiğin toprak; biraz hüzün, biraz deniz, biraz da küskünlüğümdür. Sanma ki kenarından geçiyorum hayatın. Tam ortasından geliyorum ve ikiye ayırıyorum yazgımı. Doğuyla batı arasında bir yerlerdeyim. Say ki; ırmağım yeşil, adım saklı defterde.

Her zaman onurlu oldum ve bırakıp giderken buraları, hiçbir şeyimi unutmadım. Yol kenarındaki başıboş çiçeklere kulak verdim ve düştüm yola.

Ben tam ortasındayım bu coğrafyanın.

-Hey sen, unutma toprağını da. Mezarına ancak kendi toprağın yaraşır. Toprağını al ve öldür kendini.

Önceki İçerikSAYIKLAMALAR
Sonraki İçerikYANGINA DÖNEN YANILGI